28.07.2008

Ömür denilen şey... Ad gunume ithaf olunur.....

Men hemişe ad günümde bir hesabat xarakterli yazı yazıram... Bugünde yazmağı düşünürdüm.... Nuh Gönültaş`ın bu yazısını oxudum. Tevafuk oldu... Fuad qardaşım demiş:``Menim heranım tevafuqdur.`` Tebii ki, acziyyetime binaen... Bu yazı mene; hisslerime tercüman oldu... Ona göre yayınlamaq qerarına geldim bu yazını....... Birgün oxuyanlar bu günümde hansı hissleri kecirdiyimi bilerler insallah... İnanıram ki, her kes yaşayır benzer hissleri...

Akif İslamzadenin oxuduğu bir parça var: Herşey gözeldir heyatta, Sen bu gözelliyi anlaya duya"....

Beli, ezizlerim... Herşey ya bizzat ya da neticeleri etibariyle gözeldir deyir Zamanın Bediisi.... Ya bizzat ya da neticeleri etibariyle.... Heyatta bu gözellikleri gpren yeni, neticelerin arxasındaki eli gören olma dileyiyle.....




Ömür denilen şey...

İnsan yaşlandıkça, vücut hatları yuvarlaklaştığı gibi fikir ve düşüncelerindeki sivrilikler de zamanla yuvarlaklaşıyor.

İnsan kırk yaşını geçince hayata daha bir sükunet içinde ve anlamaya çalışarak baktığı için olacak daha pozitif sonuçlara varıyor!
Negatif limanlardan pozitif sulara yelken açıyor.
Oysa gençlik öyle mi?
Gençlik pek bir acelecidir ve hissidir.
Her şeyin hemen olmasını ister.
Bütün dünyayı kendisine amade sanır.
Kendisinin vazgeçilmez olduğunu düşünür.
Oysa dünyada vazgeçilmezlik diye bir şey yoktur. Fransızların "Paris mezarlığı" diye başlayan sözü gerçektir: Bütün mezarlıklar kendisini vazgeçilmez sanan insanlarla doludur.
Evrenin temel kanunlarındandır tedricilik.
Her şey yavaş yavaş, azar azar, belli bir süre içinde gerçekleşir.
Tezcanlılık denilen şey sadece bir gençlik arzusudur!
Sabır ise güzeldir.
Bugün istediği şeyin bir an önce olmasını isteyen, aceleci, bir o kadar da heyecanlı gençlerle karşılaştığımda onlara "Siz benim 15-20 yıl önceki halimsiniz" diyorum.
Biraz şımarık, biraz küçük dağları ben yarattım havasında, biraz da acziyetinin farkında olmayan bir acuze gibi...
Gençliğin yerini yaşlılık aldıkça Yunus gibi söyleniyor insan. Sanki Yunus bu sözü bütün insanlık için söylemiş: Geldi geçti ömrüm benim/ Şol yel esip geçmiş gibi/ Hele bana şöyle gelir/ şol göz yumup açmış gibi.
20 ile 30 arasını hatırlıyorum. İyi dostlar arasında geçti. 30'undan sonra biraz kendi başıma kaldım. Büyüyor ya insan... "Ben" demeye başlıyor. 30'dan 40'a nasıl geldim, aradaki on yıl nasıl geçti, ciddi söylüyorum pek bir şey anlamadım.
Herkese mi böyle oluyor bilmiyorum. Hayatın bazı zamanları hızlı akıyor. Zamanın izafiliği içinde hayatımızın izafiliği midir nedir bu, anlamıyorum!
Anladığım ve öğrendiğim şu, dünya sadece üzerinde yaşadığımız yer küresi değildir.
Şu yaşadığımız hayat, varolan şu dünya bundan başka hayatların ve dünyaların varlığına delildir.
Bu anlamda bu dünya ahiretin mukabili ve önceki durağı olmalıdır.
İnsanları kendine bağlayan, başlarını döndüren ve bir kısmına yaratılış amaçlarını unutturan bir dünya...
Ve tabii kişinin ölümü kendi kıyametidir.
Öleceğiz ve kıyametimiz kopmuş olacak: Ağaç ata bindirirler/ abirden yana gönderirler/ Yer altına indirirler/ Kimseye ayrı-gayrı görmez ola...
Sonra... Sonrası da Derviş Yunus'dan:
O gözler ve o kaşlar/ O inci gibi dişler/ O tenler ve saçlar/ Yılan çıyan içinde/ Bütünüyle çürümüş eller/ O dudak ve o diller/ O sevgili oğullar/ Kalmış toprak içinde...
Anmaz mısın sen şol günü cümle alem üryan ola/ Ne ata oğula baka ne kardaştan derman ola/ Dağlar yerinden ayrıla heybetinden gök yarıla/ Yıldızın bendi kırıla yere düşe perran ola/ Yunus seninki bu sözün kan yaş ile doldu gözün/ Ol hazrete tuta yüzün yine derman andan ola...



Yazar E-Posta: ngonultas@bugun.com.trHaber Tarihi: 20 Temmuz 2008

Hiç yorum yok: